Seans odası, sadece danışanın değil, terapistin de en insani yönleriyle yüzleştiği bir yerdir. Teorik bilginin, yasaların ve etik kodların, gerçek hayatın gri ve karmaşık tonlarıyla karşılaştığı bir arenadır. Bir danışan size seans dışında hediye aldığında ne yaparsınız? Bir sosyal ortamda bir danışanınızla karşılaştığınızda nasıl davranırsınız? Bir danışanın anlattığı bir durum, yasal bir bildirim yapmanızı gerektiriyor mu?
Bu anlar, bir terapistin kariyerindeki en zorlayıcı anlardır. Bu anlarda verilen kararlar, sadece o anı değil, tüm terapötik ilişkiyi, danışanın güvenini ve terapistin mesleki itibarını şekillendirir. Bu yüzden, etik ikilemler ve sınırlar konusu, bir dizi katı kuraldan ibaret değil, sürekli bir öz farkındalık, danışma ve profesyonel muhakeme gerektiren canlı bir süreçtir.
Bu makale, bu zorlu anlarda size etik bir psikiyatri rehberi olmayı amaçlamaktadır. Amacı, size her duruma uygun hazır bir cevap vermek değil, bu ikilemlerle karşılaştığınızda kullanabileceğiniz bir düşünme çerçevesi ve güvenilir bir pusula sunmaktır.
1. Profesyonel Sınırlar Nedir ve Neden Bu Kadar Kutsaldır?
Profesyonel sınırlar, terapötik ilişkiyi diğer tüm sosyal ilişkilerden (arkadaşlık, akrabalık, öğretmen-öğrenci) ayıran, görünmez ama çelikten duvarlardır. Bu sınırlar, terapisti değil, öncelikli olarak danışanı korumak için vardır.
Neden Hayatidir?
- Güvenli Alan Yaratır: Danışan, bu sınırların varlığı sayesinde kendini tamamen açabilir, çünkü ilişkinin tek amacının kendi iyiliği olduğunu ve asla sömürülmeyeceğini bilir.
- Nesnelliği Korur: Sınırlar, terapistin kendi kişisel duygularını, ihtiyaçlarını veya hayatını terapi sürecine karıştırmasını engelleyerek nesnel kalmasına yardımcı olur.
- "Çift Yönlü İlişki"yi Önler: Çift yönlü ilişki, terapistin danışanıyla terapist-danışan ilişkisi dışında ikinci bir rolü (arkadaş, iş ortağı, akraba vb.) olması durumudur. Bu, ruh sağlığı etiğindeki en temel ihlallerden biridir çünkü çıkar çatışması yaratır, nesnelliği yok eder ve danışanın sömürülme riskini doğurur.
2. Sahada Sık Karşılaşılan 5 Etik İkilem ve Düşünme Çerçevesi
İkilem 1: Hediye Kabul Etmek
Bir danışan, size minnettarlığını göstermek için küçük bir hediye (bir kitap, bir kutu çikolata) getirir.
- Düşünme Çerçevesi: Hediyenin değeri nedir? (Sembolik bir değer mi, yoksa pahalı bir hediye mi?) Hediyenin zamanlaması nedir? (Terapi sürecinin başında mı, sonunda mı?) Hediyeyi reddetmek, danışanı kültürel olarak incitebilir mi veya terapötik ilişkiye zarar verir mi? Hediyeyi kabul etmek, ilişkinin doğasını değiştirir mi?
- Genel İlke: Genellikle, süreç sonunda verilen, küçük, sembolik ve ticari değeri düşük hediyeler, danışanın minnettarlığının bir ifadesi olarak kabul edilebilir. Ancak bu durum mutlaka danışanla konuşulmalı ve seans notlarına işlenmelidir. Pahalı hediyeler ise, ilişkiyi profesyonel çerçeveden çıkarabileceği için nazikçe ve gerekçesi açıklanarak reddedilmelidir.
İkilem 2: Sosyal Ortamda Karşılaşmak
Bir süpermarkette veya bir restoranda danışanınızla göz göze gelirsiniz.
- Düşünme Çerçevesi: Öncelik her zaman danışanın gizliliğini korumaktır.
- Genel İlke: Bu durumu ilk seansta, gizlilik ilkesini anlatırken konuşmak en doğrusudur. "Eğer sosyal bir ortamda karşılaşırsak, gizliliğinizi korumak adına sizi tanımıyormuş gibi davranacağım. Eğer siz selam vermek isterseniz, o zaman ben de size karşılık veririm." Bu, sorumluluğu danışana bırakır ve onu korur. Eğer bu konuşulmadıysa, kural basittir: Danışan size selam vermeden siz ona selam vermeyin.
İkilem 3: Sosyal Medya İstekleri
Bir danışanınız size Facebook'tan arkadaşlık isteği veya Instagram'dan takip isteği gönderir.
- Düşünme Çerçevesi: Bu, çift yönlü ilişkinin dijital formudur ve en net sınırlardan biridir.
- Genel İlke: Asla kabul etmeyin. Bu istekleri nazikçe görmezden gelin veya bir sonraki seansta bu durumu profesyonel bir çerçevede konuşun. "Sosyal medya isteklerinizi kabul etmememin kişisel bir nedeni yok. Bu, tüm danışanlarım için geçerli olan, profesyonel sınırlarımızı ve terapötik ilişkimizin güvenliğini korumaya yönelik bir meslek ilkesidir."
İkilem 4: Kendini Açma (Self-Disclosure)
Danışan size kişisel bir soru sorar: "Siz evli misiniz?" veya "Sizin hiç panik atağınız oldu mu?"
- Düşünme Çerçevesi: Bu bilgiyi paylaşmamın amacı ne? Bu, danışanın iyiliğine hizmet edecek mi, yoksa benim kendi ihtiyacımı mı karşılıyor? Bu bilgi, terapötik ilişkiyi nasıl etkiler?
- Genel İlke: Minimal ve amaca yönelik kendini açma, bazen terapötik olabilir (örn: "Evet, ben de zaman zaman kaygı yaşarım, bu çok insani bir duygu"). Ancak kural, odak noktasını hızla danışana geri çevirmektir. "Bu soruyu sormanızdaki merakınızı anlıyorum. Belki de bu süreçte yalnız olup olmadığınızı merak ediyorsunuz. Biraz bundan bahsedelim..." Bu, hem soruyu yanıtsız bırakmaz hem de odağı tekrar danışanın deneyimine taşır.
İkilem 5: Gizliliğin Sınırları (Bildirim Yükümlülüğü)
Bir danışan, kendisine veya bir başkasına (özellikle bir çocuğa) yönelik ciddi bir zarar verme niyetinden veya eyleminden bahseder.
- Düşünme Çerçevesi: Bu, en zor ve en ciddi ikilemdir. Burada kişisel yorumun yeri yoktur; yasal ve etik yükümlülükler devreye girer.
- Genel İlke: Her terapistin, ülkesindeki ve meslek derneğindeki bildirim yükümlülüklerini (intihar riski, istismar, cinayet niyeti vb.) çok iyi bilmesi gerekir. Bu durumla karşılaşıldığında, mutlaka bir süpervizöre danışılmalı ve süreç onunla birlikte yürütülmelidir. Gizliliği bozma kararı, asla tek başına ve anlık olarak verilmemelidir. Karar verildikten sonra bu durum, şeffaf bir şekilde danışanla konuşulmalıdır.
Pusulanız Her Zaman "Danışanın Esenliği" Olsun
Etik ikilemlerle karşılaştığınızda ve sınırlar konusunda kararsız kaldığınızda, kendinize sormanız gereken sihirli bir soru vardır: "Vereceğim bu karar, en nihayetinde danışanın esenliğine ve terapötik sürecin bütünlüğüne hizmet ediyor mu?"
Eğer cevabınız net bir "evet" ise, muhtemelen doğru yoldasınızdır. Eğer tereddüt ediyorsanız, durun. Düşünün, okuyun, meslektaşlarınıza danışın ve en önemlisi, güvendiğiniz bir süpervizörle işbirliği yapın.